Türkiye’de her seçim öncesi adettendir, mevcut belediyeler tarafından hummalı çalışmalar yapılır; kameralar önünce geçilir, basına görüntü verilir. Özellikle de yolların asfaltlanması kesinlikle değişmeyen görüntüler arasındadır. Seçim döneminin son ayına girildiğinde bu çalışmalar daha da hızlanır. 5 yıl boyunca yapılması gerekenler ve yapıl(a)mayanlar seçim sathına girilen aylarda üst üste yapılmaya başlanır. Hızlı ve çoğu zaman da kaliteden ödün verilerek… Zaten bir süre sonra bu yapılanlar bir bir dökülür, fakat atı alan Üsküdar’ı geçmiştir! Artık umutlar bir sonraki seçime… Geleneksel seçim stratejisi haline gelmiş bir durumdur bu Türkiye’de… İşin ilginç tarafı halk da bunu kabullenmiş gibidir… Bu durumun ortaya çıkmasının ve gelenekselleşmesinin altında bir sürü politik, sosyal, ideolojik neden sayılabilir kuşkusuz ve her birinin yine kendi çerçevesinde doğru da olur! Bunların hepsi ayrı ve bağımsız akademik çalışma konuları…
Yaklaşık 2,5 yıldır yaşadığım Nusaybin’de de son dönemlerde
asfaltlanan yolları ve iş makinelerini görünce bu düşünceler geldi aklıma…
Yollar asfaltlanıyor, dere kenarları ıslah ediliyor, park düzenleniyor vs…
Nusaybin, Nasibeyn, Nisibîs, Nisêbîn… Nusaybin tarihi bir
şehir… İlk üniversiteye sahip olmasıyla övündüğümüz -ama çoğunlukla sadece
övündüğümüz- içinden dere geçen şanslı şehirlerden bir tanesi. Çağ Çağ deresi; Kürtçe
adıyla Ava spî ya da Çemê Bunisra’nın ortadan ikiye ayırdığı bir şehir
Nusaybin… Ki o nehir de artık eski günlerdeki gibi akmıyor… Eskiden rahatlıkla
kana kana suyunu içtiğimiz nehirde şimdi kirlilikten yüzemiyoruz bile… Ava Spî
(Beyaz Su) artık beyaz akmıyor maalesef!
Nusaybin, bir zamanların güller şehri ki onlarda uzun bir
süredir kokmuyorlar! Benim kuşak hatırlayacaktır, okula giderken öğretmene
bahçeden kırmızı, beyaz, sarı güllerden bir tane koparır öğretmenimize
götürürdük, ya da koklaması için bir yakınımıza… Gül reçeli de yapılırdı o
zamanlar, içmek için gül suyu da! Şimdilerde varsa tek tük kalan bir bahçeli
bir evin bahçesinde, o zamandan kalmadır, ya da o günlerin nostaljik
hatırınadır!
Evet, evler bahçeliydi, her bahçede asma ağaçları hem
üzümünden yemek ve ikram etmek misafire, hem de altında oturup çay içmek,
sohbet etmek için… Bugün de yüksek apartmanların aralarında hala bu evleri
görmek mümkün… İşte bu Nusaybin gözümüzün önünde gittikçe yok oluyor… Gittikçe
büyüyor, büyüdükçe kirleniyor güzel şehrimiz Nusaybin!
Seçime günler kalmışken, bu şehirde büyümüş, yıllar sonra tekrar şehre yerleşmiş biri olarak, Nusaybin’in görebildiğim sorunlarına ve nasıl bir Nusaybin hayal ettiğime dair düşüncelerimi paylaşmak istiyorum…
Yapılaş(ama)ma sorunu…
- Her yerde giderek artan bir yapılaşma almış başını
götürüyor, plansız ve geleceği düşünmeden! Her yer inşaat alanı… Kontrol
ediliyor mu bu yapılar? Bu yapıların kaçında oto park, yeterli yeşil alan var?
Bu kadar kolay olmamalı her yere inşaat dikmek… Yolu, çevresi, yeşil alanı,
elektriği, suyu, otoparkı görülmeden onaylanmamalı bu yapılar!.. Örneğin inşaat
yapılıyor, kanalizasyon sistemi için veya elektrik sistemi için yanından geçen-
ve belki de birkaç ay önce yenilenen- yol ortasında çukur kazılıyor… Sonrası…
sonrası o çukur orada kalıyor, aylarca, hatta yıllarca!
Yollar;
- Her ne kadar yollar yapılıyor görünse de, şehir içindeki
hemen hemen bütün yollarda, caddelerde mutlaka çukur/lar var!
- Bu yollarda ve kavşaklarda bit tane trafik ışığı yok… Bırak
trafik ışıklarını hangi yolun ana yol hangisinin tali yol olduğunu gösteren
levhalar bile yok! Onu yerine hemen her yerde kasisler var… “Trafik ışıksız kent” güzel bir düşünce fakat
unutulmamalı ki böyle bir düzeye erişmiş bir kentte kasis de olmaz!
Özellikle okul önlerinde ve çevrelerinde bu ışıkların ya da
trafiği yönetecek levhaların ve/veya görevlilerin olması lazım ki çocuklarımızı
içimiz rahat bir şekilde okula gönderelim… Çocukların bisikletleriyle okula
gidebildiği bir şehrin hayali bile güzel değil mi? Ama okul önlerindeki trafik;
hatta park eden ağır yük araçları ve trafik ışıklarının olmayışı nedeniyle bunu
yapamıyoruz!
Mahalle aralarında, sokaklardaki TIR’lar!
Konusu açılmışken;
- Bir şehrin sokaklarında, mahalle aralarında
uluslararası yük taşıyan araçların, yani Tır olarak adlandırdığımız
kocaman araçların, olması normal mi? Neredeyse şehrin bütün sokaklarında bu
TIR’ları görmek mümkün… Hatta okul önlerinde de… Görüntü kirliliği bir yana bu
araçlar hem yollar ve hem de mahalle sakinleri ve özellikle de çocuklar için tehlikeli…
Bir diğer konu çevre ve çevre kirliliği…
- Nusaybin’de nereye baksanız plastik, nereye baksanız çöp! Her
yer plastik dolu, bütün sokaklar kirli… Sadece sokak başlarına çöp
konteynerleri yerleştirmek ve sabahları onları toplamak kenti temizlemez… Kent
içinde çevre ile ilgili farkındalık çalışmalarının yapılması, plastik
kullanımının azaltılması ya da atıklarının nasıl yönetilmesi ile ilgili
çalışmaların yapılması gerekir…
Çocuk oyun alanları, parklar;
- Nusaybin güzel bir yer, içinden nehir geçen bir şehir!..
Düz ovalık bir yerde… Bir sürü imkan veriyor bu yapısıyla… Daha fazla yeşil
alan, daha fazla park alanı ve çocuk oyun alanları yapmak mümkün… Yürüyüş
alanları, bisiklet yolları… Zor değil bunları yapmak… Bir de var olan parkların
temiz tutulması, bakımlarının yapılması… Sürdürülebilirlik diyorlar adına
günümüzde… Diğer türlü “dostlar alışverişte görsün” olur…
Oto-Park sorunu…
- Günümüzde otomobil neredeyse telefon kadar ihtiyaç haline
gelmiş durumda… Bununla birlikte Şehir büyüyor, genişliyor, nüfus artıyor ve bu
da beraberinde araç sayısı da artıyor… Bir yerden bir yere giderken, özellikle
de şehir merkezine giderken, ya da ailecek bir akşam yemeğine ya da dolaşmaya
çıkarken en önemli sorun aracımızı nereye park edeceğimiz… Cadde üzerleri işgal
edilmiş, cadde üzerinde her dükkanın önü “reserve” edilmiş sanki!.. Özellikle
de ticaretin, sosyal hayatın kalbi olan şehir merkezinde… Gelişigüzel park
alanları oluşmuş durumda, kendiliğinden… Bu şehre yakışmayan, acil çözüm
bekleyen- ve çözümü hiç de zor olmayan- bir sorun….
Ve kültürel faaliyetler…
Tarihi bir şehirde çocukların, dışarıdan gelenlerin
gezebileceği bir müzenin olmaması; bir tiyatro salonunun olmayışı, festival ve
sanatsal-kültürel etkinliklerin yapılmayışı eksiklik değil mi? –Hamsi
festivalinden bahsetmiyorum!-
Daha çok sayabilecek fakat benim ilk başta görebildiğim bu
sorunların çözümü çok mu zor?
Avrupa’ daki ya da gelişmiş ülkelerdeki aynı ölçekteki
şehirleri görünce, onların buldukları çzöümleri, uyguladıkları projeleri
görünce, hiç de zor değil aslında!. Tabii olarak, insanın aklında şöyle sorular
ister istemez oluşuyor: neden onlar yapabiliyor da biz yapamıyoruz? Farklı bir
tür müyüz? Onlardaki akıl, mantık bizde yok mu? Allah bizi farklı mı yarattı,
onlara akıl-fikir verdi de bizi unuttu mu? Hayır, bizde insanız, bizde de aynı
akıl var! Peki neden?
Üzerinde yaşadığımız geniş coğrafyanın kaderi mi?
Yöneticilerin basiretsizliği ve sorumsuzluğu mu? Halkın kendi kaderine sahip
çıkmayışı mı? Belki…aslında en önemli nokta bence burası..
Yukarıda tüm saydıklarımızın sorumluluğu her şeyden önce,
seçtiğimiz- ya da şimdilerde atanan- şehir yönetiminde… Öncelikle bu sorunların
çözümünden, şehir halkının temiz ve düzenli bir şehirde, rahat bir şekilde
yaşaması için gerekli şartların oluşturulmasından, birinci derecede sorumlu
olan belediyedir (Türkiye’de şehir yönetimindeki iki başlılığın başlı başına
bir sorun olduğunun farkında olarak!)…
Fakat… Bu sadece belediye ile sınırlı değil, olmamalıdır da! Şehir halkı
kendi şehrine sahip çıkacak, çıkmalı… Sivil toplum kuruluşlarıyla, işadamlarıyla,
doktoruyla, avukatıyla, öğretmeniyle, esnafıyla, mahallelisiyle… herkesin
şehrine sahip çıkması gerekir… El ele, birlikte düşünüp, birlikte talep edip,
birlikte uygulamakla… Bir şehir bu şekilde “şehir” olur! Örneğin 2000’lerde
hayata geçirilen fakat kısa ömürlü olan “Kent Meclisi” ya da “Kent
Konseyi”nin yeniden oluşturulması ile başlanabilir…
Böyle bir şehir, böyle bir Nusaybin hayal ediyorum!
Nusaybin- 17-03-2024