|
foto 1 |
4 gündür Taksim Gezi parkında, kentin hava almasını sağlayan,
kente bir kimlik kazandıran, kente ait ‘doğa’l bir alanın yıkılmasına karşı koruma
mücadelesi verilmekte ve karşılığında da düşmanca bir ruh haliyle pervasızca
bir ‘müdahale’ ile karşılanmaktadır. Başbakan’ın ‘biz kararımızı vermişiz, yapacağız’
ifadesinden de anlaşılabileceği gibi bu ‘güç’ kendisinden başka hiçkimseyi
tanımamakta, kendi kararlarını uygulamak adına hiç bir ‘müdahale’den de çekinmemektedir.
AKP, son seçimlerden bu yana mütemadiyen aldığı %50’lik oy
oranını gözümüzün içine sokarak ‘demokrasi’ anlayışını ortaya koymakta ve bu
anlayışını da tüm topluma dayatmaya çalışmaktadır. Burda söz konusu olan AKP
tarzı bir demokrasi anlayışıdır. AKP İstanbul milletvekilinin ‘gaza ihtiyacı
olanlar var demek ki’ türündeki yorumları, yine polisin parkta bekleyenlere
yönelik 2 gündür süren Gezi Parkını
‘kurtarma’ ‘şafak’ operasyonları ve uyguladığı –dile yerleştiği şekilde-
‘orantısız güç’ bu hükümetin ve onun bütün enstrümanlarının ‘demokrasi’
anlayışını tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bunun hak, hukuk mücadelesi
veren vatandaşa yansıması iki gündür izlediğimiz polisin ‘sert’müdahelesi
şeklinde olmaktadır.
Radikal’in bugünkü internet sayfasında yer alan görüntüler ve
iki fotoğraf
polisin içinde bulunduğu ruh halini gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.
Bu öteden beri de var olan fakat içinde bulunduğumuz zaman dilimi içinde iyice
artan bir şekilde vatandaşı- herhangi bir protesto gösterisinde bulunanlar
başta olmak üzere tüm vatandaşları- devletin ‘beka’sına kast eden ‘düşman’lar
olarak gören, öyle davranan bir ruh halidir.
|
foto 2 |
Bu ruh halini besleyen ve güçlendiren, kendilerine arka çıkan
siyasetin-her dönemin hükümeti için geçerli- ve bu tür davranışları ısrarla
cezanladırmaktan kaçınan yargının korumacı tavrıdır. En son yine Aydın’da polis
tarfından öldürülen gencin duruşmasında bu bariz olarak ortaya çıktı. Önceki mütaalayı
veren ve polisin şimdiye kadarki tüm savunmasını yerle bir edecek ve söz konusu
polisin cezalandırılmasının önünü açabilecek yeni görüntüleri ortaya çıkaran
savcı ‘raporlu’ olduğu gerekçesiyle duruşmaya çıkmadı ve duruşmaya giren yeni
savcının ‘mütaala değişebilir’ istemi ile dava ertelendi. Bu ve buna benzer olaylar
Türkiye’nin gittikçe bir ‘polis devleti’ne, ya da ‘askeri vesayet sistemi’nden
‘polis vesayet sitemi’ne evrildiğini söyleyenleri haklı çıkaran işaretler
olarak önümüzde durmaktadır.
Diğer yandan bu ve benzeri olayların, 30 yıllık ‘kirli
savaş’ın ’sistem’de yarattığı tahribatlar olduğunu ve ‘çözüm’ ve
‘demokratikleşme’ye dair adımlar hızlı ve samimi bir şekilde atılmadığı
takdirde bu tür tahribatların daha da artabileceğini söyleyebiliriz. Bu adımlar
Kürt illerinde görev yapan mülki idare amirlerinin başka yerlere atanmadan önce
‘rehabilitasyon’dan geçmelerini de içermeli ve yine bu illere
atanacaklarında da çözüm ve barış odaklı bakış açısına sahip kişiler olmasına
dikkat edilmelidir. Fakat bundan da önce hükümetin demokratikleşme konusunda
samimi olduğunu ortaya koyması gerekmektedir. Lakin, son Gezi Parkında yaşananlar
ve milletvekilleri, mülki idare amirleri ve polisi ile hükümetin içinde
bulunduğu topyekün ‘gaza’ tavırları tersi bir durumu yansıtmaktadır.
Gezi parkı ‘gaza’sı bir yandan hükümetin ve onun kolluk
kuvveti poilsin demokrasi anlayışını ve demokratikleşme konusundaki tavrını
ortaya koyarken bir başka gerçekliği de gözler önüne sermektedir. Hafızayı
silme ve beraberinde yeni bir hafıza oluşturma çabası!. Taksim’in
yayalaştırılması, Gezi Parkının yok edilmesi, 3. Köprü projesi-başlangıcından
adlandırıldığı bugüne kadar- faaliyetleri bir kentin hafızasını yok etmek ya da
yerle bir etmek olarak değerlendirilebilir. Ardından da Protestanvari ‘İslami
kapitalist’ değerlerin hakim olduğu yeni bir kent ve hafıza yaratma çalışmaları
gelecektir.
Türkiye’nin, ‘İslami’ kapitalist değerlere bağlı bir ülke
değil, insana ve doğaya saygılı, refah ve huzur içinde yaşanılan bir ülke
haline gelmesi için, vesayet sistemlerinin el değiştirmesi değil, tüm vesayet
sistemlerinin ortadan kaldırılması ve oluşabilecek böylesi durumların önünü
kapatacak tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu tedbirler daha fazla
demokrasi, daha fazla özgürlüktür. İçine girilen ‘barış ve demokratik çözüm’
sürecinin selametle ilerlemesi için de bunlar gerekli ‘alt yapı’yı
oluşturmaktadırlar.
30.05.2013
Diyarbekir