Okul
sıralarında ya da oyun sahalarında olmaları gereken çocukluk yıllarını
“çalışmak”la geçirmek zorunda kalan sayıları dünyada yüz milyonları, ülkemizde
milyonları bulan çocuklar. Çoğu zaman görmediğimiz, görmek istemediğimiz,
görünce yüz çevirdiğimiz ya da en fazla “acıdığımız” ya da büyük oranda
varlıklarından dahi haberdar olmadığımız milyonlarca çocuk. Her yeri geldiğinde
“geleceğimiz” diye ifade ettiklerimiz. Büyüklerin dünyasında her türlü
istismara maruz kalan çocuklar, bizim çocuklarımız.
Kimlerdir?
Neden, Nasıl, Kim/ler için, Hangi koşullar altında çalıştırılıyorlar bu
çocuklar?
Çocuk
Kimdir, Kime denir?
20 kasım 1989’da imzaya açılan ve 2 Eylül
1990 tarihinde yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne
göre “18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır”.
“Bu
Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta
reşit olma durumu hariç, onsekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır”. (Birleşmiş
Milletler Çocuk hakları sözleşmesi, Madde 1)[1].
Çocuk
İşçiliği
Çocuk
işçiliği ya da çalışan çocuklar denilince hepimizin kafasında, kültürel,
ideolojik, siyasal ve ekonomik şekillenmemize bağlı farklı algılar oluşmaktadır.
Kimimize göre, sokakta gördüğümüz mendil satan çocuklar, kimimize göre
tornacıda, araba tamircisinde çalışan çocuklar girer bu kategoriye.
Basit
tanımıyla çocuk işçiliği, bir “iş”in çocuklar tarafından yerine getirilmesidir.
ILO (Dünya Çalışma Örgütü) 18 yaşı tehlikeli işler, 15 yaşı sıradan işler ve 13
yaşı ise hafif işler için minimum sınır olarak belirttikten sonra çocuk
işçiliğini “bu kategorilerden biri veya diğerinde belirtilen minimum yaşlarına
altında olan çocuklar tarafından yapılan iş” olarak tanımlamaktadır (ILO Raporu
2011: 3).
Bununla
birlikte, çocukların fiziksel ve duygusal gelişimlerine engel olabilecek her
türlü “üretici” faaliyet çocuk işçiliği başlığı altında değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla,
sadece istihdam edilen ve belli bir ücret karşılığı çalışan çocuklar değil,
ücretsiz olarak ev işlerinde çalışan çocukların yaptığı işler, sokaklarda
çalışan çocukların (ki çocuk işçiliğinin en kötü formları arasında
gösterilmekte) yaptıkları işler de bu başlık altında ele alınmalıdır.
Buradan
hareketle çalışan çocuklar; 18 yaş
altında olup ister tam zamanlı ister yar-zamanlı olsun, ister ücretli ister
ücretsiz, sokakta ya da fabrikada çalışan çocuklardır.
Çocuk
İşçiliğinin Başlıca Nedenleri:
Çocuk
işçiliğinin daha çok ekonomik olarak gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde
yoğunlaştığı buna Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin de dahil olduğunu
veriler ışığında belirtmek mümkündür. yanı sıra, yoksulluk, iç göç, iç-savaş ya
da çatışmalar, bölgeler arasında ekonomik eşitsizlikler bu ülkelerin ortak
sorunları arasındadır. Bu sorunlar aynı zamanda bu ülkelerdeki çocuk
işçiliğinin yoğun olmasının nedenleri arasında en başta gelmektedirler.
Dünya’da
Çocuk İşçiliği
Mayıs
2010’da ILO çocuk işçiliği üzerine 3. Global raporunu[2]
yayınlamış ve oradaki en önemli bulgulardan bir tanesi, çocuk işçiliğinin
düşmesine rağmen hızının önceki yıllara göre azaldığı idi. 2006’taki olumlu
çalışmlara ve sonucundaki göstergeler, 2016’da çocuk işçiliğinin en kötü
biçimlerinin tamamen ortadan kaldırılmasını hedef olarak koymuştu ILO. Fakat
şimdiki göstergeler böyle giderse bu hedefin başarılmayacağı yönünde. Bir
önceki raporda kaydedilen %10 luk azalmaya karşın son 4 yıllık periyotta
(2004-2008) azalmanın %3 lerde olduğunu, ve dünyadaki çocuk işçi sayısının hala
215 milyon olduğunu ifade etmektedir.
10
haziran 2011’de ILO, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü
dolayısıyla yayınladığı raporda[3]
da tüm dünyadaki çocuk işçi sayısının 215 milyon olduğunu ve yarısından
fazlasının riskli işlerde çalıştırıldığını ifade etmektedir. Bu rapora göre
çocuk işçiliğinde başı Asya ve Pasifik ülkeleri çekmektedir.
2004-2008
yılları arasındaki verileri kapsayan bu raporda yine, genel olarak 18 yaş
altındaki kişilerin çocuk olarak kabul edildiğini tekrarlanmakta ve iş
niteliğine göre minimum yaş sınırlanması getirilmektedir. Buna göre;
Tehlikeli
ve riskli işler de minimum çalışma yaşı 18, sıradan işler için minimum çalışma
yaşı 15 ve hafif işlerde minimum çalışma yaşı ise 13 olarak belirtilmektedir.
Tehlikeli
veya riskli işlerin tanımlamasındaki kültürel faktörleri dikkate alan ILO, Çocuk
işçiliğinin en kötü formları olarak, çocukların köle olarak çalıştırılması,
uyuşturucu, silah ve pornografik alanlarda kullanılmalarını göstermekte bunun
yanında;
Çocukların
fiziksel, duygusal ve seksüel istismarına yol açabilecek işleri, sağlıklı
olmayan ve/veya sağlıklarına zarar verebilecek koşullara sahip işleri de çocuk
işçiliğinin en kötü formları arasında göstermektedir.
Türkiye’de
Çocuk İşçiliği;
Türkiye
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini 29-30 Eylül 1990’da
imzalamıştır. İmzalanan bu sözleşmenin onaylanması ise 4 yıl sonra 9 Eylül
1994, resmi gazetede yayınlanıp yürürlüğe girmesi de 27 Ocak 1995 tarihinde
gerçekleşir[4].
Türkiye’deki
çocuk işçiliği ile ilgili istatistikler 2006 çocuk işgücü araştırmasına
dayanmaktadır[5]. Bu
istatistik verilerine göre Türkiye’deki çocuk sayısı 16 milyon 264 bindir. Bu
nüfus içinde çalışan çocuk sayısı ise 958 bindir. Bu rakamlar, bir fiil bir
yerde çalışan diğer bir deyişle istihdam edilen çocuk sayıdır.
Fakat
hepimiz biliyoruz ki istihdam edilenlerin yanı sıra kayıt altına alınmayan çok
sayıda çalışan çocuk bulunmaktadır. Mevsimlik işçiler, simit, su, mendil vb.
şeyler satarak aile ekonominse katkıda bulunan çocuk sayısı azımsanmayacak
kadar fazladır. Ne yazık ki, bunu teyit edebilecek “remi” verilere sahip değiliz. Fakat istatistik verilerinin
satır aralarında bu bilgileri bulmak mümkündür. TÜİK Haber Bülteninde şu
ifadeler yer almaktadır;
“6-17
yaş grubundaki çocukların % 5,9’u ekonomik işlerde çalışırken, % 43,1’i ev
işlerinde çalışmakta, % 51’i ise hiçbir işte çalışmamaktadır” (TÜİK Haber
Bülteni, 2007).
16
milyon 264 bin çocuk içerisinde “ekonomik bir işte çalışan” yani istihdam
edilen çocuk sayısı 958 bin olarak verilmektedir. Diğer taraftan, ev işlerinde
çalışan çocuk sayısı 7.004.000 kişi iken çalışmayan sayısı 8 milyon 305 bin
kişidir. Ev işlerinde çalışan çocukların “çalışan” çocuk statüsünde
değerlendirilmediği ya da “ev işlerinde çalışan çocuk” ile ne anlatılmak
istenildiği açık değildir. Bu durumu göz önünde bulundurarak toplam çalışan
çocuk sayısını şu şekilde ele almak mümkün olmaktadır;
Toplam
“Çalışan” Çocuk Sayısı= Ekonomik Bir İşte Çalışan Çocuk Sayısı (958 bin)+Ev
İşlerinde Çalışan Çocuk Sayısı (7 milyon 4 bin)
Dolayısıyla
toplam rakam 7 milyon 962 bin olarak ortaya çıkmaktadır. Bir diğer anlatımla
toplam çocuk nüfusun yarısı çalışıyor.
Çocuk
işçiliği konusunda dünyanın geneli için ifade edilen nedenleri Türkiye için de
söylemek yanlış olmaz. Yine TÜİK 2009
verilerine göre Türkiye’de 12 milyon 751 bin yoksul kişi yaşamaktadır[6].
Ki bu da nüfusun yaklaşık % 18’ini oluşturmaktadır. Bunun yanında bölgelerarası
ekonomik dengesizlik, Kürt sorunundan kaynaklı yaklaşık 30 yıldır süren “düşük
yoğunluk çatışma”, buna bağlı bütçede savunmaya ayrılan pay ve bunun
beraberinde ülke ekonomisine bindirdiği yük birlikte ele alındığında
yoksulluğun nedenleri daha iyi anlaşılmaktadır. Bütün bunlar Türkiye’de çocuk
işçiliğinin başlıca nedenleri arasındadır.
Diyarbakır
ve çevre illerde Çocuk işçiliği
Benzer
nedenler Diyarbakır söz konusu olduğunda daha çok geçerli olmaktadır. 30 yıl
boyunca bir fiil çatışmanın içindeki bir kent olarak çeşitli politik ve
ekonomik baskılarla karşı karşıya kalan Diyarbakır, 1990-95 yılları arasındaki
devletin uygulamış olduğu “zorunlu göç” politikasından da doğrudan etkilenmiş
ve kent taşıyabileceğinin çok üzerinde bir nüfus ile karşı karşıya kalmıştır.
Evlerini,
köylerini, mal-mülklerini ve hatta yakınlarını kaybederek kentin varoşlarına sığınan
insanlar burada işsizlik gibi bir gerçekle yüz yüze gelmişlerdir. Bugün kentin
yoksul kesimlerini oluşturan bu insanların büyük bir kısmı “zorunlu göç”
mağdurlarından oluşmaktadır. Bu çatışma, göç ve yoksulluğun ortaya çıkardığı
bir başka gerçeklik ise çocuk işçilerdir.
Bir
yandan sokakta mendil, simit gibi seyyar satıcılık yaparak ya da sanayi ve
hizmet işkollarında çalışarak ailelerine ekonomik katkıda bulunan çocuklar
diğer yandan eğitimlerinden, fiziksel ve ruhsal sağlıklarından olmaktadırlar.
Bu
durum sadece Diyarbakır için değil tüm bölge illeri için geçerlidir. Bununla
birlikte özellikle belediyelerin son yıllarda yaptığı çalışmalarla çocuk
işçiliğine karşı en azından farkındalık yarattığı ifade edilebilir. Elimizde
hem Diyarbakır hem de bölge genelinde kaç çocuğun, nasıl ve hangi şartlar
altında çalıştığına dair veri olmadığından bu durumu kesin olarak belirlemek
mümkün olmamaktadır. Fakat hemen her sokakta, işyerinde, fabrikada, sanayi
sitesinde çalışan çocuk sayısı göz önüne alındığında bu sayısının
azımsanmayacak kadar fazla olduğu söylenebilir.
Sonuç
Resmi
verilere göre dünyada yaklaşık 215 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 1 milyon
(958 bin) istihdam edilen çocuk işçi bulunmaktadır. Bunların yarısından fazlası
fiziksel ve ruhsal sağlıklarını olumsuz etkileyen koşullarda çalışmaktadırlar.
Tarımda, sanayide, sokaklarda çalışan, çalışmak zorunda bırakılan çocuklar.
Günümüz
savaş ve daha fazla kar üzerine kurulu sisteminin ortaya çıkardığı savaş, göç,
yoksulluk bu rakamları sıfıra indirmeyi engellemektedir. Bundandır ki,
2016’ında çocuk işçiliğinin tamamen yok edilmesi hedeflenmiş olmasına rağmen,
bu hedefe ulaşılamayabileceği ifade edilmekte ve yeni hedef olarak 2020 yılı
verilmektedir[7].
Bu
moral bozucu gerçeklik ile birlikte umudu yitirmemek, çocuk işçiliğine ve
dolayısıyla savaşa, yoksulluğa ve onları yaratan sisteme karşı mücadele etmek
gerektiği de bir başka yakıcı gerçeklik olarak önümüzde durmaktadır.
Sonuç
olarak şunu ifade etmek gerekir; Çocuklarımız geleceğimizdir ve geleceğimiz
tehlike altındadır. Ancak bunun farkında olarak ve en yakınımızdan başlayarak
çevremizde farkındalık yaratarak bu işin üstesinden gelebiliriz. Bu konuda
gösterilen en ufak bir çaba bile, çocuk işçiliğine engel olacak duvarın
örülmesinde çok büyük bir taş olacaktır.
[2] ILO’nun 2010 tarihli “Çocuk Emeğine Üzerine Global
Rapor”u şu balığı taşımaktadır; Çocuk İşçiliğine Karşı Hızlandırıcı Eylem; Çalışma Hakları ve Temel Prensipler
hakkındaki ILO Deklerasyonunu İzleyen Global Rapor” http://www.ilo.org/global/publications/ilo-bookstore/order-online/books/WCMS_127688/lang--en/index.htm
[3]
ILO Raporu 2011 ;Children in Hazardous Work: What We Know and What We Need to
Do, ILO, Geneva. Pdf formatındaki dokümana ILO’nun resmi web sitesinden
ulaşılabilir. http://www.ilo.org/global/publications/ilo-bookstore/order-online/books/WCMS_155428/lang--en/index.htm?ssSourceSiteId=ilc
[5]
TÜİK Haber Bülteni, Sayı: 61, Nisan 2007; TÜİK’in resmi web sitesinden detaylı
verilere bakılabilir. http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=26
[7]
Bkz. ILO 2011 Global Raporu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder