8 Şubat 2012 Çarşamba

Hafızayı bulanıklaştırma hareketi…



Türkiye Cumhuriyeti başbakanı gündem oluşturma/değiştirme konusunda çok yetenekli ki yeteneğini çok iyi kullanmakta ve öyle görülüyor ki bu konuda başarılı da olmaktadır. Dış kulvarda zor durumda kalınca iç kulvara bir hemen bir şık” pas(yem) atarak yapıyor bunu bazen. Bazen de yapmak istediklerinin altyapısını oluşturmak için atıyor bu pası ortaya. Başarı, aslında pasın “şık”lığından gelmiyor, fakat boş alana atılmasından kaynaklı herkesin üzerine atlamasından, “top”a girmeye çalışmasından kaynaklanıyor.
Roboski’de bombalanan gencecik insanların feryatları, “yer altından fışkıran cesetler”, son hız sürdürülen siyasi operasyonlar,  içerdeki gazeteci ve yazarlar, bilim adamları ve ta uzaklardan bunlara gelen bir eleştiri. Paul Auster’in uzaklardan gönderdiği ve görüldüğü kadar vücutta kimyevi bir bozulmaya yol açan eleştirisi. Zarakolu ve onun şahsında gözaltına alınan gazetecilerin, yazarların, siyasetçilerin davalarının dünya kamuoyunda takip edildiğinin bir ifadesi yani bu eleştiri. Rahatsızlık kaynağı da burasıdır zaten.
Bir taraftan kendi ülkende gösteriler sırasında güvenlik güçlerince katledilen çocuklar için“kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılacaktır” diyen ve üzerlerine bomba yağdırarak parçaladığı köylülere “operasyon kazası” diyebilen bir iktidar;
Diğer taraftan ülkesindeki gösterileri şiddetle bastırmaya çalışan komşu diktatörlere sert eleştirilerde bulunan, “halkınıza zulüm uygulamayın” diyebilen aynı iktidar. Yani, en hafif ifade ile “siyasi tutarsızlık” olarak değerlendirilebilecek bir durumun kamuoyunca takip edildiğinin verdiği rahatsızlık…
Rahtsızlığı gidermek ve dikkatleri başka yöne çevirmek gerekli… O zaman ne yapmalı? “Dindar bir gençlik yetiştirmek” gibi kışkırtıcı bir salvo dikkatleri başka bir yöne çekmeye yeterli olur mu? Tam isabet… Biraz, milli değerler sosu, biraz “tinerci mi olsunlar” sosyal “sorumluluk” kreması… Ve alın size eski ve hala canlı bir tartışma konusu: “şeriat korkusu” ve “din düşmanlığı”… ve öngörüldüğü gibi üzerine balıklama atlayan yazar-çizer takımı…
Her şey, Roboski’de paramparça edilen bedenler, gözaltındaki siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar, İç Kale’deki kafatasları, süren operasyonlar… Her gün altyapısı biraz daha sağlamlaştırılan çalışılan Suriye operasyonu… Her şey bir anda, sanki geçmiş bir zamanda ve çok uzak bir mekanda cereyan etmiş vakalar gibi birer hikaye haline geldi/getirildi ya da getirilmeye çalışılıyor…
Velhasıl, amaç “dindar” gençlik yetiştirme falan değil, hafızaları biraz daha bulanık hale getirme operasyonudur. Din üzerinden daha fazla rant elde etme hamlesidir. Sermayeye ve “düzen”e yeni – ve bu sefer ‘yeşil’ -kadrolar devşirme girişimidir ki yeni de değildir. Ne düşüneceğimize, ne yazacağımıza, neyi zaman ne konuşacağımıza yön verme olayıdır söz konusu olan.
“Olay”ın özü budur…