31 Temmuz 2012 Salı

Türkiye, “Hoşgörü” ve Ramazan



Hoşgörü kelimesi aslında hoş görülmemesi gereken bir kelimedir. Çünkü içinde aynı zamanda bir üstünlük durumunu içerir. Ancak daha “üstün” birisi (din, etnisite vb.) daha “aşağıdaki” birisini “hoş” görebilir. Bir büyüğün bir çocuğun davranışlarını hoş görmesi gibi. Burada içinde eşitlik olmayan bir ilişki söz konusudur. Ezen-ezilen ilişkisinin makyajlanmış halidir hoşgörü, ve aynı zamanda içinde “biz seni hoş görüyoruz, sende akıllı ol” tehdidini içerir. O yüzden her ne kadar kulağa hoş gelse de hiçte hoş olmayan bir kelimedir “hoşgörü”.
% 99’u Müslüman olan Türkiye’de (ne zaman, nasıl oldu gibi sorular hiç sorulmaz!) sürekli kullanılan bir kelimedir “hoşgörü”. Diğer etnik ve dinsel gruplara karşı ne kadar “hoşgörülü” olunduğu her defasında dile getirilir. Ve ardından onlarında bu “hoşgörü”ye karşılık “saygılı” olmaları istenir. Malatya’daki oruç tutmayan Alevi-Kürt ailenin başına gelenlerden sonra beyazgazete’de çalışan bir gazetecinin sosyal medyadan attığı “O yamyam aile de mübarek Ramazanın simgesi olan davuldan rahatsız olmayacak. Nasıl bizler sizin ceminizden, deminizden rahatsız değilsek, siz de artık hazmedin. Etmezseniz yakarlar da, yıkarlar da gardaşım. Herkes akıllı olacak, herkes inancına saygılı olacak"[1] mesajı ve devamındakiler nasıl bir “hoşgörü” kültürü içinde yaşadığımız ortaya koymaktadır.
Bu olayın yankıları devam ederken ve saldırıya uğrayan aile suçlanmaya başlanmışken (çünkü bu toplumun ‘hoşgörü’süne karşılık ‘saygı’da kusur etmişti!) İstanbul Şişli’de inşaat işçilerine karşı mahalleli “hoşgörü”lü bir saldırıya geçiliyordu[2].
Dedim ya bu ülkede yaygın bir hoş/rgörü kültürü var.
Tabii, Ramazan ayı gelince bu ülkedeki insanların “hoşgörü”leri de artıyor. İşin cila kısmı bu sefer devreye giriyor ki burada bile kelimenin içinde barındırdığı küçümseme ve tehdit kendini belli ediyor.
“İzmir'in Buca ilçesindeki tarihi Protestan kilisesinde düzenlenen iftarda, Müslüman ve Hristiyan vatandaşlar biraraya geldi. İki dinin temsilcileri, aynı masa etrafında hoşgörü mesajı verdi”[3]
gibi haberlere hemen hergün rastlamak mümkün. Bu ay içinde mutlaka bir-iki tane “öteki” din adamlarından birkaç tanesi tutmadıkları bir orucun iftarına davet edilir böylece ne kadar hoşgörülü olunduğu bütün dünyaya sunulur.
Son haberde de AKP İzmir milletvekili İzmir Buca belediyesi ile birlikte Protestan Kilisesinde iftar verip Hıristiyan vatandaşlarla birlikte iftarını açmakta, dünyaya “hoşgörü”, “barış” ve “diyalog” mesajları vermekte, bu yetmez bir de kilisede vatandaşlarla birlikte namaz kılmaktadır.
Sanki bu topraklarda hiç bir kilise yıkılmamış, üzerine cami inşa edilmemiş, ya da camiye çevrilmemiş gibi; sanki bu ülkede Ruhban okulunun açılması için hiç bir engel çıkarılmamış gibi; sanki Ramazan ayında ‘oruç’ tutmayan vatandaşlar üzerinde psikolojik ve bazen de fiziki baskı uygulanmamış gibi;
Ve bütün bunlar olmamış gibi, varlığını bir şekilde “koruyabilen” sayılı kiliselerden bir tanesinde iftar açılmakta, namaz kılınmakta ve bu da “hoşgörü”nün, “barış”ın, “diyalog”un sembolü olarak sunulmaktadır. Eğer gerçekten diyalogsa amaç, barışın dilini hakim kılmaksa önümüzdeki paskalya bayramını veya herhangi bir bayramı camide kutlama “hoşgörü”sünü de gösterebilmeli bu toplum.
Böyle bir şey mümkün olmayacağına göre bırakın lütfen herkes  kendi dinini nasıl biliyorsa öyle yaşasın, kimse kimseye “hoşgörü”lü olmasın, sadece farklılığına saygı duysun yeter….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder