25 Mart 2020 Çarşamba

TTB'nin sorularının işaret ettiği tehlike üzerine!

Küresel bir salgının ortasındayız, bir yandan devletlerin uygulamaya koydukları tedbirler, diğer yandan konu ile ilgili STK'ların eleştirileri, uyarıları ve önerileri.

Türkiye'de de sürecin başından beri mütemadiyen ilgili yönetsel organlara öneri ve uyarılarını dile getiren STK'Lar ve özellikle Türk Tabibler Birliği ve Sağlık Emekçileri Sendikası, malum muhalif kimliklerinden dolayı pek kaale alınmadılar/ hala alınmıyorlar! Hem iktidara hem de vatandaşlara yönelik bu öneri ve uyarılar Tabibler Birliğinin sitesinde mevcut, isteyen oradan tekrar bakabilir. Son olarak da yine Sağlık Bakanlığına uyarı ve öneri niteliğinde 19 soru içeren bir yazı gönderilmiş. (http://www.ttb.org.tr/kollar/COVID19/haber_goster.php?Guid=7d7942da-6c48-11ea-a219-c213173be5c8)
Bu yazıda iki temel şey göze çarpıyor, o da "şeffaflık" ve sürecin üstesinden "birlikte çalışma" ile gelinebileceği vurgusu.

Eski bir sağlık emekçisiyim, yıllarca sağlık hizmetlerinde çalıştım akademiye geçmeden evvel. Sağlık sektöründe hala bir çok yakınım, arkadaşım, dostum bulunmakta. Bir çok gözlemim oldu bu süreçte, hem Türkiye hem de dünyanın çeşitli ülkelerindeki sağlık hizmetlerine dair bilgi edinmeye çalıştım. Son iki yılın önemli bir bölümünü Almanya'da geçirdim ve bu süre içinde -çocukların rahatsızlıklarından dolayı- Almanya'nın sağlık sistemine dair de bazı gözlemlerim oldu, bazı fikirler oluştu, karşılaştırma yapma şansım oldu.

Bütün teknik altyapı, eğitim, insan kaynağı, yönetsel yetersizliklerine ve bütün 3. sayfa sağlık haberlerine, hastanelerdeki kuyruklara, bu kuyruklarda yaşanılan hır-gürlere rağmen özellikle de hastaya yönelik yaklaşımlarında Türkiye'deki sağlık emekçilerinin -sağlık sisteminin demiyorum- Avrupa'nın- en azından Almanya'nın- bir adım önünde olduklarını ifade edebilirim. Herşeyin yazılı ve kitabi olduğu ve bu nedenle de çok fazla mekanik ve soğuk ilişkilere karşın, Türkiye'de yazılı olmayan geleneksellikle içiçe geçmiş sıcak hasta-hekim/sağlık personeli ilişkisi. Hastaya dokunmaktan korkmayan, onunla konuşan, teyzem, amcam, kardeşim, dostum diyebilen- bazen de kavga edebilen- bir ilişkiden bahsediyorum. Tabiki buranın kültürel damarlarından kaynaklanıyor bütün bunlar ve yine bu kültürel ortamın bir sonucu olarak da bazen sokaktaki insan kadar umursamaz olabiliyorlar maalesef.
Ve bu sıcak ve olumlu ilişki tarzıdır ki bu salgın günlerinde özellikle sağlık çalışanlarını daha fazla risk grubuna katan! Onları daha da riske atan ise devletin ve Sağlık Bakanlığının meslek örgütlerinin uyarı ve önerilerini dikkate almayan tavır ve uygulamaları! Tabibler Birliği ve diğer meslek kuruluşları ve STK'lar ise öneri ve uyarılarını yapmaya devam ediyorlar.

TTB'nin ilgili yazısındaki tüm sorular kuşkusuz önemli ama iki tanesi çok çok önemli ki satır aralarında önemli uyarıları da barındırıyorlar. Birincisi, Tanısı doğrulanmış olguların ikamet ettikleri il ve ilçelere göre, yaş ve cinsiyete göre dağılımları'na ilişkin ilk soru; Başından beri sürekli bir şekilde, toplumun bir çok kesiminden kişilerin, meslek odaları ve STK'ların talep ettiği şeffaflıkla ilgili bir soru. Yazıda da ifade edildiği gibi; Toplumun; pandeminin ülkemizdeki yaygınlığı, bölgesel dağılımı, hasta ve ölüm sayıları hakkında yeterince bilgilendirilmemesi, meydanı paniğe sevkeden yanlış ve yanıltıcı haberlere bırakmaktadır.

Aslında Sağlık Bakanlığı, toplumda panik oluşmasın diye detaylı bilgi vermekten kaçınırken; bu yaklaşımın bizzat paniğe yol açabilecek haber ve söylentilere neden olduğunun farkında değil gibi görünmekte, yaplan tüm uyarıları tabiri caizse görmezden gelmektedir. Dolayısıyla da olarak toplum ve tek tek bireyler olarak bizler, sosyal medyadan yayılan haber, video ve söylentilere itibar etmekte ve onların etkisinde kalarak daha fazla panik oluşturmaktayız.

Tabibler Birliğinin yazısıdaki sorular içerisinde yer alan bir diğer soru da şu şekilde sorulmuş: Tanısı doğrulanmış kaç sağlık çalışanı bulunmaktadır? Bunların meslek (hekim, hemşire, sağlık teknisyeni vb), kurum (ASM, 2. basamak hastane, 3. Basamak hastame) ve il dağılımı nedir?

Tabibler birliğinin sahadan sürekli veri akışına sahip önemli bir meslek örgütü olduğu gerçeği dikkate alındığında ve sorunun soruluş şekline dikkat edildiğinde (bulunmakta mıdır? değil kaç sağlık personeli bulunmaktadır?) bazı sağlık personelinin halihazırda de bu hastalığı kapmış olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. İşte bu soru ile birlikte, bunların sayılarını, yerlerini, karantinaya alınıp alınmadıklarını, çevrelerinin ve muhtemel temas hareketlerinin kontrol edilip edilmediğinin de cevabı istenilmektedir. Her bir sağlık çalışanın bir ailesi, anne babası, kardeşleri, çocukları ve arkadaşları var, iş arkadaşları var, her gün temas halinde oldukları hastalar var. Dolayısıyla en başta onların korunması, korunmaları için yeterli imkanların seferber edilmesi ve varsa tanı konularınların karantinaya alınıp, çevrelerinin de takip altına alınmaları gerekir. Balkonlardan alkışlar güzel ama ne onları ne de toplumu koruyamaz bu alkışlar!

Bu süreçte, tüm devletlerin kâr etme üzerine kurulu ve işletme mantığı ile ele alınan sağlık sistemlerinin böylesi bir salgına hazır olmadıkları görüldü; esas meselenin insan değil de "sistem", "maliyet", ve sistemin olası bir aşırı yüklenmenin altından kalkamayabileceği endişesi olduğu da...

Dolayısıyla, ortaya çıkabilecek diğer tüm sosyal problemlerin yanında, sadece "sistem", "maliyet" gibi endişelerle hareket edilse bile, şeffaf olmanın, birlikte hareket etmenin ve en önemlisi, bu salgınla yüzyüze mücadele eden/edecek olan sağlık personelinin korunmasının bu yükün altından kalkmaya yardım edecek en önemli adım olduğunun geç olmadan farkına varılması gerekir.  

Necat Keskin,
Diyarbakır

Not: Yazıda kullanılan görsel şuradan alınmıştır: https://www.saglikpersonelihaber.net/sendika/turk-tabipler-birligi-saglik-calisanlarini-korumadan-toplum-h6385.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder