12 Aralık 2011 Pazartesi

Göz göre göre yok edilen bir tarih: Hasankeyf

Ve tabi bu tarih içinde yaşanan ve yaşayan kültür/lere ait izler.
Hasankeyf ya da Hısn Kayfa veya Hesna Kapha, bilindiği üzere Ilısu barajı ile ilgili tartışmaların odağında yer alan antik bir kent. Barajın su toplamaya başlaması ile sular altında kalacak olan bu antik kent, tarih içinde bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Asur, Bizans, Pers, Abbasi, Eyyubi,Artuklu, Osmanlı bunlardan birkaç tanesi. Yani bir çok uygarlığı aynı mekanda buluşturmuş bir kent. Her birisi kendinden bir şey bırakmış, bir öncekine çok fazla dokunmadan, yıkmadan. Bizanslılar kale yapmış örneğin 4 yüzyılda, çok sonraları Sultan Salahaddin gelmiş kendi adına Cami yapmış bu kalenin içine. Bir dönem başpiskoposluk yapmış Hasankeyf, sonra başkent olmuş Artuklu hanedanına.
Bilinen tarihi M.Ö. 8. Yüzyıla uzanıyor, bilinmeyeni daha da eski, çevresindeki 6 bin (bin) mağara ile insanlığın ilk yerleşim yerlerinden biri olduğu düşünülüyor. Dicle’nin kenarlarının ilk tarım alanları arasında yer aldığı da. Bu düşüncelerin ne kadar gerçeği yansıttığı ancak sayıları 100leri geçen höyüklerin kazılmasıyla ortaya çıkabilecek. Yaklaşık 38 bin hektar  (37.750) kazılması gereken alanın ancak 7 bini kazılmış ve burada 300 arkeolojik alan tespit edilmiş durumda. Tamamen koruma altına alınıp eski medeniyetler müzesi ve araştırma alanı yapılması gereken bir yer  sular altında bırakılacak.
Bırakılacak. Oraya yolunuz düştüğünde bu gerçeklik yüzünüze çarpıyor, sonra aşağılarda bir öfkeye dönüşüyor ve sonra çaresizlikten bir damla gözyaşına.. Evet, Hasankeyf, ortaçağın başkenti, onca bilim adamının karşı görüş bildirmesine, uluslar arası kamuoyunun tepkisine ve burada yaşayan halkın karşı çıkmasına rağmen sular altında bırakılacak. “Ben yaptım oldu” ve “Ben ne istersem yaparım”ı gözümüze sokmaya çalışıyorlar belli ki. Tarih, kültür medeniyet bu kadar önemli bu zat-ı muhteremler için.
Önce doğal akışına bıraktılar aslında yıkımı. Nitekim kısmen de başarılı oldular, örneğin kaledeki minare bakımsızlığa daha fazla dayanamadı, yıkıldı. Köprü çok önceden yıkılmıştı zaten. Kale içinin ahır olarak kullanılmasına göz yumuldu. Taşlar bir yerden bir yere götürüldü, kırıldı, döküldü, yakıldı, yıkıldı. Tarihten, kültürden, medeniyetten bihaber “zihinler” göz yumdu. Ne de olsa taş dediler belki, belki de başımızı derde sokabilir diye düşündüler. Ya da basiretsizlikleriyle çözemedikleri bir “sorun”a bir başka “baraj” daha koymak istediler. Yıllar önce, betonla kapatmışlardı ataları, bu sefer “su”da boğmaya çalışacaklardı.
Her ne ise düşünceleri, gözümüzün önünde bir tarih ve kültür mirası yok ediliyor. Soğuktan, sıcaktan, yağmurdan, kardan, kıştan korunmayan tarihimiz, kültürümüz sular altında bırakılacak. Salahaddin’nin bahçelerinde kuşlar artık daha bir hüzünlü ötüyor, İmam Abdullah’ın türbesi’nin etrafındaki kemerler de yıkılıyor. Dayanamıyorlar artık bu zalimliğe çünkü. Baba Haydar’ın yattığı yerden “ayıptır, günahtır” dediği duyulmuyor. Ve yavaş yavaş bir sessizlik kaplıyor ortalığı. Yorgunluk, çaresizlik.
Hasankeyf’in hemen üzerine, suyun kaplayacağı alanın hemen üstünde inşa edilen binalar var. Şimdilik kamu binaları. Yakında konutların yapımına da başlayacak, Türkiye’nin bina dikmekten ve halkı borçlandırmaktan başak bir işe yaramayan bina dikici kurumu. Ve insanlar, umutsuzlukları yüzlerine vurmuş insanlar, çaresizce önlerine gelen “borç” senetlerini imzalıyorlar. Evsiz, barksız kalma korkusu. Başlarına ne geleceğini pek bilmeden, bilemeden. Bilip de bilmezlikten, bilmek istememekten, korkudan, çaresizlikten. Bazıları ise, yeni bir “modern” yaşama kavuşacaklarını hayal ediyor.
“Modern” Ilısu köyünün hali şimdiden içler acısı. Merak edenler şuradan bakabilir: (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&VersionID=64496&Date=12.12.2010&ArticleID=1032330).
Aynısını Hasankeyf ve Hasankeyflilere de yapacaklar. İş işten geçtikten sonra anlaşılacak tabi. Tarihe ve kültüre vurulan darbenin aynısı insanlara da vurulacak. Bu arada, bu işten karlı çıkan, barajla birlikte yamaçta yer alan çorak arazilerini yüzlerce misliyle satarak zengin olan veya olmayı hayal edenler, oralarda şimdiden “turistik” oteller inşa etmeyi hayal edinen büyük otel zincirlerini es geçmemek gerekir. Ve tabiidir ki onlar için, tarih ve kültür ve insan önem sıralamasında “para” ediyorsa vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder